Çocuklarının akıcı biçimde konuşmaya çalışırken çok çaba sarf ettiğini görmek ebeveynler için beklenmeyen ve endişe verici bir durumdur. Özellikle de çocukken benzer yaşantılardan geçmiş ebeveynler kendi yaşadıklarını çocuklarının da yaşamasından korktukları için aşırı biçimde kaygılanabilirler.
Ancak bilmedikleri şey, belki de onların zamanında var olmayan pek çok kekemelik terapisi yönteminin bugün hazır ve kullanımda olduğudur. Eğer siz de kekemeliği olan bir çocuğun ebeveyniyseniz bilmelisiniz ki kekemelik psikolojik ya da duygusal bir problem değil bir konuşma problemidir ve bir dil ve konuşma terapisti tarafından tedavi edilebilir.
Kekemeliğin Karakteristik Özellikleri nelerdir?
Kekemelik, konuşma işlevinin yalnızca akıcılık boyutu üzerinde etki sahibidir. Kekeleyen bireylerde görülen akıcısızlıklar literatürde başlıca; uzatma, blok, ya da tekrarlar şeklinde kategorize edilir. Bu akıcısızlıklar kişiden kişiyi değişen özellik ve sıklıklarda görülebilir.
Uzatmalar bir ünlü ya da ünsüzün uzatılarak söylenmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Örneğin: Meeeerhaba, bugün nasılsınız.
Beee- Ben çok iyiyim.
Azzzz sonra geleceğim.
Bloklar sessizlik anları ya da sessiz mücadele içeren anlardır ve küçük çocuklarda sıklıkla görülürler. Çocuk bir ses üretemiyor gibi görünmektedir. Ağzı açık biçimde veya dudakları sıkıca kapanmış bir haldeyken sesleri zorla çıkarmaya çalıştığı görülür. O anda konuşma mekanizması kilitlenmiş gibidir ve bu duruma blok denir.
“K—–apıyı kapat.”
“Ç—abuk olmalıyız.”
“Bütün ödevler—-imi yaptım.”
Tekrarlar kekemeliğin en sık görülen özelliğidir. Tekrar dört farklı biçimde görülebilir; ses, hece, sözcük ve öbek tekrarları.
” S-s-s-s-sinemaya gidelim mi?”
“S-i-i-i-inemaya gidelim mi?”
” Si-si-sinemaya gidelim mi?”
“Eve-eve-eve geç kaldım.”
“Eve geç-eve geç kaldım.”
Bazı çocuklar kekelediklerinin farkında olmayabilir ancak bazıları bir problem olduğunun farkındadır ve bunlara benzer şeyler söylerler:
“Sözcükler ağzımdan çıkmıyor”
“Güzel söyleyemiyorum”
Bazıları öfkelenir ve hayal kırıklığına uğrar, diğerleri konuşmayı reddedebilir veya daha az konuşurlar.
Kekemeliğimi/çocuğumdaki kekemeliği yok sayarsam geçer mi?
Yakın zamana kadar kekemeliğin psikolojik bir problem olduğu düşünülmekteydi. Bu düşünceden hareketle genellikle aileler çocuklarında kekemelik olduğunu farkedip bunu ona da hissettirirlerse çocuktaki kekemeliğin kalıcı olacağına inanıyorlardı. Bu düşünce diagnosojenik teori olarak adlandırılır ve günümüzde izleri halen sürmektedir.
Diagnosojenik düşünceye göre kekemelik üzerinde dikkati toplamak, ona önem vermek sadece durumu kötüleştirir. Ancak alanda yapılan görece yeni çalışmalar bu düşüncenin ne kadar yanlış olduğunu gözler önüne sermektedir.
Kekemeliği yok sayıyor gibi görünmek ya da konuşma gelişiminin normal bir evresiymiş gibi davranmak, ancak gerekli müdahalenin gecikmesine ve çocuğun kafasının karışmasına sebep olacaktır. Çünkü çocuk bu durumda konuşmasındaki güçlüğün neden üzerinde konuşulmaması gereken bir durum olduğunu merak edecek ve konuyla ilgili kendince bilgilendirilmemiş fikirler üretecektir. Kekemelik terapisi sürecinde konuşmanın akıcı hale gitirilmesine odaklanıldığı kadar kekemelik hakkında bilinçlendirme ve farkındalık yaratma çalışmalarına da odaklanılır.
Faydalı Bilgiler
Kekemeliğe aileler sebep olmaz.
Kekemelikte genetik faktörlerin etkili olduğuna dair bilimsel bulgular mevcuttur.
Kekemeliğe yönelik müdahaleye çocukluk çağında başlamak daha faydalı olacaktır.
Müdahale açısından çocukluk çağındaki kekemelik yetişkinlik kekemeliğine göre daha kolay idare edilebilirdir.
Kekemelik en sık olarak çocuk 2-5 yaşları arasındayken başlar. Erkeklerde görülme sıklığı kızlardakinin dört katıdır. Bir gün aniden başlayabileceği gibi günler ve haftalar içinde yavaş yavaş da gelişebilir.
Genellikle iniş çıkışlıdır. Çocuğun iyi ve kötü günleri vardır hatta çocuk bazı günler hiç akıcısızlık göstermeyebilir. Aileler genellikle çocuklarının yorulduğu zaman daha çok akıcısızlık gösterdiğini bildirmektedir.
Kekemelik zaman içerisinde kendi kendine kaybolabilir ancak hangi çocukta geçip hangi çocukta kalacağını kestirmek mümkün değildir. Bu nedenle erken yaşta kekemelik terapisine başvurmak faydalı olacaktır.
Nüfusun geneline bakıldığında hayatının bir döneminde kekemelik belirtileri gösteren bireylerin %5 oranında olduğu görülmektedir. Tüm nüfus içerisindeki kekeme olan birey oranı ise %1’dir. Yapılan çalışmalarda 16 yaşına kadar kekemeliğin geçme yüzdesi %78 olarak tespit edilmiştir.