Ses bozukluğu en basit haliyle sesin istendiği gibi üretilememesi durumudur. Bu durum organik nedenlere, psikolojik nedenlere ya da hem organik hem de psikolojik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Yanlış “ses kullanım alışkanlıkları” (kötüye kullanım davranışları) ve “ses hijyenine” dikkat etmeme, ses bozukluklarının ortaya çıkmasını kolaylaştıran en büyük etmenlerdir. En sık rastlanan ses bozuklukları; nodül, polip, ses teli felçleri, spazmodik disfoni, afoni, mutasyonel falsetto, ses telinde görülen sulkuslar ve kas gerilim disfonisi olarak sıralanabilir. Bu bozukluklardan bazıları sesin yanlış kullanımına bağlı olarak ortaya çıktığı gibi bazıları da tamamen organik nedenlere bağlıdır ve kendi kendilerine oluşurlar. Bu durumlar bir kez ortaya çıktıktan sonra artık ya ses terapisi ya da cerrahi müdahale gereklidir. Yine de sesimizi mümkün olan en iyi şekilde kullanmak ve/veya ses bozukluklarının gelişmesine izin vermemek büyük oranda bizim elimizdedir. Bunu yapabilmek için ses hijyenimizi korumaya ve sesimizi doğru biçimde kullanmaya özen göstermemiz gerekir.
Ses Kötüye Kullanımı
Kendimizi çok kötü hissettiğimizde ya da mutluluktan havalara uçarken, biriyle tartışırken ve ya öfkemizi dışa vururken, kalabalık bir gruba laf anlatmaya çalışırken ya da yakın arkadaşlarımızla neşeli bir sohbet içindeyken… pek çoğumuz bağırırız. Pek çok diğer zarar verici davranış gibi sesimizi yükseltmek de bir alışkanlık haline geldiğinde ya da işimiz gereği bir mecburiyete dönüştüğünde zarar vericidir. Çünkü bağırdığımızda ses tellerimiz üzerinde olması gerekenden daha fazla baskı oluşmasına sebep oluruz ve bu durum sık tekrarlandığında ses tellerine zarar verebilir. Peki ya bir sınıf öğretmeniysek ve her gün kendimizi dinletebilmek için boğazımızı yırtarcasına tiz seslere çıkıyorsak ve sesimizi hangi perdeden ya da hangi biçimde kullanacağımızı bilmiyorsak. Bu çok normaldir. Çünkü hiçbir fakülte öğretmenlere seslerini hangi perdeden kullanmaları gerektiğini ya da istediği zaman uygun perde değişikliklerini nasıl yapabileceklerini öğretmemektedir. Hiç de zor olmayan pratik tekniklerle hem sesinizi doğru kullanmayı hem de şartları kendi lehinize çevirmeyi başarabilirsiniz.
Ses Hijyeni
Belki de ses sağlığımız açısından ses terapisi kadar önem arz eden bu kavram ses tellerimizi ve gırtlağımızı her zaman nemli tutmayı, ses üretim mekanizmamızı kötü yönde etkileyecek yiyecek, içecek ve ortama bağlı etkilerden mümkün olduğunca korumayı ifade eder. Örneğin kuru atmosferik koşullar ses tellerimizin de nemsiz kalmasına sebep olur ya da asitli içecekler, sigara, alkol gibi irritanlar ses tellerimize zarar vererek sesimizin sağlıklı biçimde üretilmesine engel olabilir. Bunun için her gün 2 litre su tüketmeli, yatmadan bir süre önce yemek yemeye son vermeli, asitli ve çok yağlı yiyeceklerden uzak durmalıyız. Çünkü ses tellerine ciddi zarar veren bir başka etken de mide asididir. Bilindiği gibi yatmadan önce yenen yiyecekler mide asidinin artmasına neden olarak yatar pozisyondayken midedeki asidin gırtlak bölgesine kadar gelmesine sebebiyet verebilir. Bu da ses tellerimize zarar verir. Aynı şekilde aşırı çay ve kahve tüketimi de vücuttan su atılmasına neden olarak gırtlak bölgesinin ve ses tellerinin nemini azaltır. Kış aylarında ortaya çıkabilen başka bir olumsuzluk soluduğumuz havanın kuru olmasıdır. Kalorifer ve soba gibi ısınma araçlarıyla ısıtılan ortamlarda havadaki nem azalır, buna bağlı olarak soluduğumuz hava nemsiz kalır ve biz de bundan etkileniriz. Pratik yöntemlerle bu durumların önüne geçebiliriz. Kalorifer peteğinin üzerine yerleştirilecek küçük bir su kabı işimizi görecektir.
Elbette “ses hijyeni” ve “ ses kötüye kullanım” davranışlarından kaçınma konuları bu örneklerle sınırlandırılabilecek kadar sınırlı değildir. Ses terapisi ya da kendinizde olduğundan şüphelendiğiniz olası ses bozuklukları için profesyonel yardım almak üzere uzmanlarımıza başvurabilirsiniz.